sana bu satırları
bir sonbahar gecesinin
felç olmuş köşesinden yazıyorum.
beş yüz mumluk ampüllerin karanlığında saatlerdir,
boş olan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum.
tabağımdaki her zeytin tanesine
simsiyah bakışlarını koyuyorum.
ve, kaldırıp kadehimi
bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum...
burada yaşanır aşkların en madarası
ve en şahanesi.
burada saçların her teline bir galon içilir
gözlerin her rengine bir şarkı seçilir,
sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
burası agora meyhanesi
burası arzularını yitirmiş insanların dünyası
şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
elimde değil,
bu da bir nevi namuslu serserilik.
dışarıda hafiften bir yağmur var.
bu gece benim gecem
kadehlerde alaim-i semaların raks ettiği,
gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece
bu camlara vuran her damlada
seni hatırlıyorum
ve sana susuzluğumu...
birazdan plaklarda şarkılar susar,
kadehler boşalır,
umutlar tükenir,
mezeler biter
biraz sonra,
bir mavi ay doğar bu sarhoş şehrin üstünde
birazdan bu yağmur da diner.
sen bakma benim delice efkârlandığıma,
mendilimdeki kızıl lekeye de boşver
yarın gelir çamaşırcı kadın
her şeyden habersiz onu da yıkar,
sen mes'ut ol yeter ki,
ben olmasam ne çıkar.
dedim ya
burası agora meyhanesi
bir tek iyiliğin bütün kötülüklere
meydan okuduğu yer
burası agora meyhanesi
burası kan tüküren mes'ut insanların dünyası..."
22 Şubat 2010 Pazartesi
16 Şubat 2010 Salı
Cennetde ki kedi kontenjanının dolmasına BİZ şahit olamadık!! Biz de resim koyamadık!!
Sevgili 1'im , Hayvan dostu Melekler Sehrinin 11 Şubat'ta yazdığı "Resim Koyamayacağım"
http://sillybebek.blogspot.com/
yazısını okuyunca hem Susam'ın sahibi olarak , hem de çocuklarımla sokakta ki hayvanları korumaya çalışan bir aile olarak canımız çok acımıştı...
Ancak Melekler Sehrinin bulduğu minik kuş kadar, az da olsa ,, şanslı değil di bizim sokak kedimiz..
Geçtiğimiz cumartesi günü çocukların müzik dersinden sonra eve döndük...Apartmana girmek için tam da merdivenlerden indik ki...Merdivenin dibinde zavallı bir sarman yatıyor ve zorla nefes almaya çalışıyor. Belli ki ölmek üzere...
Hemen veterinerimiz aramaya yeltendik..cumartesi geç bir saat...randevulu çalışan veterinerimiz tabi ki dükkanını kapatmış...Alt yolda olan bir veterineri aradım çocuklara hissettirmeden ..o da kapalı...
Ve biz Melekler Sehrinin bulup neticesi uyutmak için bile olsa veterinere yetiştirdiği kuşa yarattığı şansı ,kapımızın önünde bulduğumuz sarman kedi için yaratamadık...
Apartman görevlisi , içimizi acıtan bir ifade ile ve sonradan öğrendiğimiz üzere alıp kediciği çöpün yanına bırakmış...
İnsana değer vermeyen bir memleket , hayvana niye değer versin ki!!!
Biz cennette ki kedi kontenjanının dolmasına şahit olamadık...ne yazık ki!!!
http://sillybebek.blogspot.com/
yazısını okuyunca hem Susam'ın sahibi olarak , hem de çocuklarımla sokakta ki hayvanları korumaya çalışan bir aile olarak canımız çok acımıştı...
Ancak Melekler Sehrinin bulduğu minik kuş kadar, az da olsa ,, şanslı değil di bizim sokak kedimiz..
Geçtiğimiz cumartesi günü çocukların müzik dersinden sonra eve döndük...Apartmana girmek için tam da merdivenlerden indik ki...Merdivenin dibinde zavallı bir sarman yatıyor ve zorla nefes almaya çalışıyor. Belli ki ölmek üzere...
Hemen veterinerimiz aramaya yeltendik..cumartesi geç bir saat...randevulu çalışan veterinerimiz tabi ki dükkanını kapatmış...Alt yolda olan bir veterineri aradım çocuklara hissettirmeden ..o da kapalı...
Ve biz Melekler Sehrinin bulup neticesi uyutmak için bile olsa veterinere yetiştirdiği kuşa yarattığı şansı ,kapımızın önünde bulduğumuz sarman kedi için yaratamadık...
Apartman görevlisi , içimizi acıtan bir ifade ile ve sonradan öğrendiğimiz üzere alıp kediciği çöpün yanına bırakmış...
İnsana değer vermeyen bir memleket , hayvana niye değer versin ki!!!
Biz cennette ki kedi kontenjanının dolmasına şahit olamadık...ne yazık ki!!!
15 Şubat 2010 Pazartesi
Tüp Bebek!!!
Bu çocuklar hakikaten enteresan!!
Bu akşam nereden,nasıl bilmem?? Yine benim komik oğlumdan bir soru geldi??
"Tüp bebek te ne anne??"
"Ya! aşkım bebeği laboratuvar ortamında tüpün içerisinde biraz büyütüp,sonrada annenin karnına yerleştiriyorlar , sonra da orada büyüyor!!" dedim.
"Nasıl yani tüpün içinde mi büyüyor bebek?"
"Evet! Ama yalnızca çok kısa bir süre için"
"Ha!! O zaman babası tüp mü?"
"Yok!! Tabi ki babası tüp değil...Dur şimdi işim bitsin ,birazdan anlatırım sana " diyerek kendime ufak bir teneffüs aldım....ve o sırada da O görmeden kendimi yerlere attım!!
11 Şubat 2010 Perşembe
14 Şubat Radyo Reklamı??
Her sabah işe giderken severek dinlediğim bir radyo istasyonun da ,birkaç gündür sürekli yayımlanan bir reklam dikkatimi çekti;
Reklam bir bankanın kart reklamı..
Kadın diyor ki;
"Sevgililer günün de nerede yemek yiyoruz ,hayatım??"
Adam cevap veriyor;
"Biz evliyiz hayatım,sevgili değiliz ki!"
Kadın hala ısrarla;
"Ben ısmarlıyorum , ......kartımla benimle yemek yemeğe ne dersin?"
Ya...Adam diyor ki sen benim sevgilim değilsin...Bu ne ısrar!!
Ha!!Oldu o zaman ! kartını ver(kullanmak için ısrarlı ya!), sen evde bekle ,o sevgilisiyle gitsin yesin!!!
Oysa ki eş en iyi sevgili değil mi??
Ne yemeği ya!!!Ben olsam ona yemek değil kartı yedirirdim...
Bu başarısız reklam;erkek bakış açısının evlenince bu yönde değiştiğini mi vurgulamaya çalışıyor acaba?? Yoksa erkeklerin yoluna ışık mı tutuyor? Ya da kadınlara herşeye hazırlıklı olun mu demeye getiriyor?
Valla anlayamadım...
Ama anladığım tek şey Banka için gerçekten üzgünüm...
Sevgililer Günü Hikayesi
Aziz Valentine'ın öyküsü III. Yüzyıl'dan gelir.
O dönemde Roma tahtında İmparator II. Claudius vardı, "Zalim" adıyla tanımlanan Claudius aşırı savaş ve askerlik tutkunuydu, her yetişmiş erkeğin muhakkak asker olmasını istiyor ve kimseye göz açtırmıyordu. Öylesine ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi dahi yasakladı.
Gençler şaşkındı, kimse sevdiği ile beraber olamıyor, Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu.
Kısacası aşk yasaklanmıştı.
Bu sıralarda İmparator tüm Romalılar'ın 12 tanrıya tapmalarını aksi şekilde davrananların ve özellikle de Hıristiyanlar'la ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emretti. Bu emre uymayanların arasında Aziz olarak kabul edilen filozof Valentinus'da vardı, gezerek dinsel vaazlar veriyor ve İmparator'un hatalı olduğunu anlatıyordu. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı.
Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kızkardeşi Julia'nın gözleri doğuştan görmemektedir, gardiyan Valentinus'un anlattığı İsa ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kardeşini gizlice Valentinus'un yanına getirir.
Julia çok güzel ve zeki bir kızdır.
Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı'ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus'un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur.
Bir gün sorar; "Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?"
Aziz gülümser; "Evet, herbirini."
Julia; "Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyormusun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum.",
Valentinus; "Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım." Julia, yere diz çöker ve; "Böylesine inanmak istiyorum, yardım et."
Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içersi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;
"Valentinus, görüyorum, görüyorum." Valentinus duaya devam etmesini söyler.
Ertesi gün Valentinus'un ölüm emri gelir, Aziz Julia'ya son bir not yazar, Tanrı'ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını "Senin Valentine'ından" diye imzalar.
Mektup, ertesi gün Julia'ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270'dir.
Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından "Porta Valentini" adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada yani Roma'da Praxedes Kilisesi vardır.)
Julia, mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması buradan kaynaklanır.
Papa Galasius bundan 200 yıl sonra rahibi aziz ilan eder ve bu günü aziz valentine günü olarak nitelendirir.
Aslında kökende yine birleşme, bütünleşme ve çoğalma güdüsü yani bereketlilik vardır.
Aynı zamanda da, Tanrısal aşkla, dünyasal aşkın birleştiği yer, Julia'nın öyküsünde olduğu gibi birleştirilir.
O dönemde Roma tahtında İmparator II. Claudius vardı, "Zalim" adıyla tanımlanan Claudius aşırı savaş ve askerlik tutkunuydu, her yetişmiş erkeğin muhakkak asker olmasını istiyor ve kimseye göz açtırmıyordu. Öylesine ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi dahi yasakladı.
Gençler şaşkındı, kimse sevdiği ile beraber olamıyor, Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu.
Kısacası aşk yasaklanmıştı.
Bu sıralarda İmparator tüm Romalılar'ın 12 tanrıya tapmalarını aksi şekilde davrananların ve özellikle de Hıristiyanlar'la ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emretti. Bu emre uymayanların arasında Aziz olarak kabul edilen filozof Valentinus'da vardı, gezerek dinsel vaazlar veriyor ve İmparator'un hatalı olduğunu anlatıyordu. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı.
Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kızkardeşi Julia'nın gözleri doğuştan görmemektedir, gardiyan Valentinus'un anlattığı İsa ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kardeşini gizlice Valentinus'un yanına getirir.
Julia çok güzel ve zeki bir kızdır.
Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı'ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus'un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur.
Bir gün sorar; "Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?"
Aziz gülümser; "Evet, herbirini."
Julia; "Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyormusun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum.",
Valentinus; "Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım." Julia, yere diz çöker ve; "Böylesine inanmak istiyorum, yardım et."
Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içersi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;
"Valentinus, görüyorum, görüyorum." Valentinus duaya devam etmesini söyler.
Ertesi gün Valentinus'un ölüm emri gelir, Aziz Julia'ya son bir not yazar, Tanrı'ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını "Senin Valentine'ından" diye imzalar.
Mektup, ertesi gün Julia'ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270'dir.
Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından "Porta Valentini" adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada yani Roma'da Praxedes Kilisesi vardır.)
Julia, mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması buradan kaynaklanır.
Papa Galasius bundan 200 yıl sonra rahibi aziz ilan eder ve bu günü aziz valentine günü olarak nitelendirir.
Aslında kökende yine birleşme, bütünleşme ve çoğalma güdüsü yani bereketlilik vardır.
Aynı zamanda da, Tanrısal aşkla, dünyasal aşkın birleştiği yer, Julia'nın öyküsünde olduğu gibi birleştirilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)