24 Haziran 2009 Çarşamba

362m2 sığdı 12m2 ye - I -


30 Nisandan beri huzursuzum,uykusuzum,hem tatsız hem tuzsuzum...


Karar açıklandığında küçük dilimi yuttum adeta ,dondum kaldım şoktaydım...


Üzüldüm hem de çok üzüldüm , günlerce ağladım..Tüm çalışma arkadaşlarım , herkes kızgın ve şaşkındı ..Bugün bana , yarın onlaraydı..


Ailem dışında sevgili dostlarım, kardeşlerim Gulteinen ve Kuzey Işığı olanca güçleriyle destek oldular bana..Gulteinen ta Dubai'lerden yetişti imdadıma ve söylediği en gerçek şey " bırak sağa sola bakmayı, önüne bak...kriz seni teğet geçti kendine gel! " di.

Tam bir hafta içerisinde 362m2 olan ofisimi , sadece ve sadece 12m2 sığdırmalıydım,yetmez birçok şeyi satacak,hibe edecek ve aynı zaman da büyük bir kısmını yükleyip genel müdürlüğe gönderecektim.

Kör ölür,badem gözlü olur hesabı iğneme kadar 10 yıllık olan herşey kıymete binmişti. 10 yıldır gelmeyen herkes o hafta buradaydı,dokuz ayın çarşambası aynı haftaya sığdırılıp paketlediler bizi..talan ettiler..

Bu da yetmez, ki en zoru , yaklaşık 10 yıllık çalışma arkadaşlarımın işine de son verecektim ve tek başıma finansmancılık oyunu oynayacaktım.

Çok üzgünüm...Hayat bu ...Ağlamak mı? Kalkmak mı?

Doğruldum! Kalktım!

Artık yanımda olmayan bir dostumun daha kendisini bana bir şekilde hatırlatmasıyla...güç vermesiyle..

22 Haziran 2009 Pazartesi

Evlilik,Benim bilmediğim Versionu ile...!!

Melih Cevdet'e sormuşlar 'evlilik nedir? ' diye.

-Eskiden demiş, kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi biraraya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi.

-Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik 'katlanmaktır' demiş.'


Kıssadan hisse....

Alıntı;

"Mut'un bir dag koyunde dostlarla birlikte gezerken yasli bir kari kocayi gordum.. Baktim bir kanepenin uzerinde oturuyorlar...

Iyice yaklastigimda tezekten yapilmis evlerinin bahcesinde oturduklari kanepenin bir tarafinin tamamen kirik oldugunu, kanepenin saglam tarafina sIkisarak oturduklarinive sohbet ettiklerini anladim.Yuzlerinde bir tebessum vardi..

Evin halinden ve kari kocanin kilik kiyafetinden maddi durumlarinin hic iyi olmadigi ve yenibir kanepe alacak guclerinin olmadigi hemen anlasiliyordu...Selamlastiktan sonra, 'Kanepe kirilmiş' dedim...

Yasli adam buyuk bir bilgelikle cevap verdi, ' Biz de saglam tarafina oturuyoruz... Yetiyor bize..'

Kadin da tamamladi, ' He ya yetiyor bize bak ne guzel oturuyoruz' Sevdigimin elini daha sıkı sıkı tuttum...

Oyle ya,' Ask bu kanepe neden kirik, neden yeni bir kanepe almiyoruz' diye dirdir etmek, şikayet etmek yerine, 'Kanepenin saglam tarafini paylasmak' degil midir?...Ve iste ekte yer alan bu fotogafi buyuterek evimin en gorunur yerine astim..." "

İşte evlilik bana göre de böyle birşeydi...

"Ben..Sen" değil "BİZ" diyebilmektir "Sonuna kadar paylaşmaktır Evlilik ! ". demişti bir büyüğüm....

Ama öyle olmadı.... Galiba biz hep kırık tarafa oturmaya çalıştık...

Sertifikalı Pırlantam


Kızımı mezun ettim, kendi mezun olduğum okulumdan.Bu bana ayrı bir gurur verirken 32 yıl öncesine gittim.

Biz beşinci sınıfta mezun olurduk 12 yaşında ilkokuldan..

Onlar sekizinci sınıfta mezun oluyorlar 15 yaşında ilköğretim okulundan.

32 yıl önce tam da bugün gibi. Hepimize dikilmiş bir örnek kot - mont takımlar. Kızlar; etek-mont, oğlanlar şort-mont ...ayrıcalıksız...kimin kıyafeti daha iyi? kimin kıyafeti daha yakışmış? kimin ki daha şık? sorgulamalarından uzak...ayrımsız.. zengini , fakiri bir..aynı merdivenlerden sünepe sünepe inerken...Ben 12'ydim,

O 15....Birer genç kız, birer delikanlı olarak indiler aynı merdivenlerden..hepsi şık, hepsi kendine güvenli, ve rengarenk...

Ama aynı heyecan..Sanki bugün gibi..sanki ben tekrar mezun oluyormuşum gibi...
Gururla, heyecanla, sevinçle..

Diploması dışında aldığı teşekkürü ve katıldığı faaliyetleri neticesi aldığı sertifikaları nedeniyle sahneye çağırıldığında ,kalbimin durmaması için sadece tanrıya dua ettiğimi hatırlıyorum..
Sahneden indiğinde ... sesim titreyecek , dolu dolu olan gözlerimi ondan saklayarak..
ve nefesim yettiğince diyebildiğim sadece;

SENİNLE GURUR DUYUYORUM KIZIM...oldu..
SENİ SEVİYORUM...YOLUN HEP AÇIK OLSUN..Fırından yeni çıkmış kurabiyem,Minnoş'um, SU'şim

4 Haziran 2009 Perşembe

Susam







Bizim takımda evimizin 1 numara prensesinden sonra bir minik hanımefendisi daha var. Üç yaşında bir İran Kedisi(Persian),aileyi yavaş yavaş tanımaya başlamışken ondan söz etmezsem alınır.İsmi ;renginden dolayı SUSAM.




Henüz küçük ama bilmesi gereken kurallara olabildiğince riayet eden,keyfine düşkün ,neredeyse tüm gün uyuyan bir güzel, “miskin güzel” yani kısacası.



Genelde” sakin huylu bir-yere-bırak-orada-yatsın-beklesin tarzı kedilerdir” diye tarif edilir .Tek sorun uzun mu,uzun tüyleri. Basık suratlarında sürekli bir memnuniyetsizlik ifadesi taşırlar, ama yine de yorucu bir günden sonra koltuğa uzanıp kucağınızda yatan bu somurtuk şebeği severek tv izlemek gibisi yoktur.

Hergün bakım ister bu prenses,tüyleri uzun olduğu ve düğümlenme olasılığı çok olduğundan hergün bir posta ısırılmayı da göze alarak hanımefendinin tüylerini fırçalarız.Isırığı çok acıtmıyor ama,bol bol ağlıyor fırçalanırken.

Bazen de ne kadar düzenli fırçalarsanız fırçalayın bir düğüm olur ki

o tüyler, açmak mümkün olmaz..İşte o zaman ısırdığı yeri çook actır.Bu sebeple kuaförüne gidir hanımefendi , komple traş olupgelir, sonra da minyatür bir aslan misali ev de sarkık göbeği ile dolaşıp durur.



Bir yerde şöyle yazıyordu bu cins kediler için ,çok gülmüştüm.”En düşük süreli stand by a sahip kedilerdir. Hareket olmayan ortamda ortalama 2 dk içinde sleep moduna geçerler” Bundan daha iyi bir anlatım olamaz.






Bizim takımın diğer üyeleri ile oldukça iyi anlaşırlar,birlikte televizyon seyretmek, dondurma yemek ve uyumak en büyük keyifleridir..Bayılır gerinmeye,bir de tüyleri uzun olduğunda serinlemek için taşta yatmaya..Yüz yukarı, kollar başın her iki yanına açık, bacakları sağa ve sola açık biçimde,ölü taklidi yapar gibi ama bir gözü açık.Yıkanmayı çok sever.Saklambaç oynamayı da .Ne zaman bir yere gitmeye kalksak ,sanki hisseder ve saklanır.Tabi onu bulmadan evden çıkamak mümkün olmaz bir türlü.








Ha! bir de çok meraklı ! Kapı çaldı mı herkesden önce kapının önünde..Kapı açılsında ,kim geldi görsün....Gelen yabancı ise o zaman da pırrr en yakın dolabın içine. Gelen kişi gidene kadar da orada saklanır haspam.Sanki gelen ona geldi..Ya da görücü geldi ..Biz saklanırdık ya hani o geldi birden aklıma!!

Bizimkiler bayılır ,anne onu getirsin,bunu getirsin..Aaa! Bir de farkettim ki Susam Hanım, bizim diğer takım üyelerine uyum sağlamaya başlamış çoktan...Mama kabında maması bitti mi..bi patlatıyor patisiyle, mama kabı güm duvara,ya da öbür tarafa... Arkasından bir Maaww!
Acaba yanılıyormuyum diye bir süredir olayı takibe aldım.Bilhassa kabı boşalana kadar hiç mama koymuyorum.
Hayır,yanılmamışım..Kap boşalınca bir patlatıyor ,kap kayarak gidiyor..ve Maaww!
Eyvahlar olsun !! 2’ydiler..3 oldular...

Magnolia Grandiflora

Bu mevsim oldumuydu İzmir’de doyum olmaz yeşillenen ,çiçeklenen ağaçlara ,bahçelere..

En sevdiğim ağaçtır Büyük Çiçekli Manolya,yol boyunca her bahçede ihtişamla yükselişlerini , yemyeşil yapakları arasında sakladığı koca koca ,mis gibi kokan bembeyaz manolya çiçeklerini görürsünüz .Son derece narindir aslında bu devasalığına karşın.

Aslında vatanı Çin ve Japonya’dır ama Batı Anadolu’da çoktur manolya,kıymetli bir süs bitkisidir.Bazı yararları olduğunu da yeni öğrendim.Örneğin; kabuklarında bulunan 2 aktif madde anti tümör ve iltihap kurutucu özellikleriyle beraber anti depresan etkiye de sahipmiş,geleneksel Çin tıbbında solunum ve bağırsak sorunlarını çözmek için bu 2 aktif madde kullanılıyormuş, tomurcukları sinüs tıkanıklıkları ve sinüs baş ağrıları için oral yolla veya merhem olarak kullanıldığında iyi geliyormuş, kabukları akciğer ve bağırsak sorunları için kullanılan bitkisel ilaçlarda katkı maddesiymiş.(kaynak:http://chinesemedicinenews.com)

Neyse...Her manolya gördüğümde gözüm takılır , içimi hem bir mutluluk sarar hem de garip bir hüzün.Mutluluk baharın tatlı heyecanından olsa gerek,ama hüzün nedendir bilmem.Belki fazla duygusal almamdan, belki romantik,belki de biraz kendime benzettiğimden , koklayınca, dokununca sararır solar ya narin Manolya.
Bu kadar süredir İzmir’de yaşamama rağmen bir türlü fırsat olmamıştır bu güzel çiçeği elime almaya ve koklamaya .Çünkü dedim ya bu devasa ağaca uzanmak ne mümkün.Hep de çiçeklerini saklar en üst dallara, gelin gibi gözükür karşıdan baktığında.

Geçen gün kızımın okulda ki minik konserinden ,kendisi bas çalıyor
bu arada ,yürüyerek eve dönerken ,bir anda basını elime tutuşturdu ve attı kendini caddeye,koşarak geçti karşıya ,çıktı bahçe duvarının üzerine..Bir de baktım elinde kocaman,tüm ihtişamı ile göz kamaştıran bir manolya tutuyor.Aynen şarkıda olduğu gibi “uzun yıllar bekledim,hakikat oldu rüya..” Kızım rüyamı gerçekleştirdi ve bana bir manolya hediye etti. Ne büyük jest!!


İçimde hissetiğim heyecanı size anlatamam. Narin manolyayı eve gidene kadar elimde taşımanın verdiği mutluluk yanısıra, gerçekten koklayınca solacağını bile bile , solana kadar kokladım manolyamı doya doya .Kokladım,gözlerimi kapattım, bir daha kokladım, ruhumun huzurla dolduğunu hissettim ...


“1955 “Son Beste” filminden…Beste ve güfte Zeki Müren
tarafından yapılmış makamı kürdilihicazkar, usulü semai.
Manolyam ( Uzun Yıllar Bekledim Hakikat Oldu Rüyam)
Uzun yıllar bekledim..Hakikat oldu rüya..
Koklamaya kıyamam..Benim güzel Manolyam..
Nazlı çiçeğimsin sen..Sevdana dayanamam..
Koklamaya doyamam..Benim güzel Manolyam..”